17 Haziran 2015 Çarşamba

Ateizm Üzerine Vol.1

Gerek internet ortamı, gerek dost sohbetlerinde denk geldiğim, teizm - ateizm çatışmasının temellerine yönelik anlaşılmadığını ve anlatımında çarpıklıklar olduğunu düşündüğüm bazı fikirleri derlemek istedim. Bu yazımda ateizmin bir inanç değil düşünce sistemi olması, neden ve nasıl ateist olunduğu, ateizmi anlatırken çeşitli savların gerekliliği ya da gereksizliği gibi konulara dair anektodlar sunacağım.

İnsan, duyu organlarının elverdiği ölçüde etrafındaki olgulara gerçeklik tanımının gerekliliklerini yükleyen bir varlıktır. Gerçek ve var olan fakat duyu organlarının erişemediği frekanslarda, uzaklıklarda bulunan şeylere ise yine insanın imal ettiği çeşitli aygıtlarla ulaşılabiliyor. Dünya üzerindeki birçok insan ise duyum yeteneklerinin üzerine tekabül eden bir yaratıcının varlığından söz etmektedir. Dolayısıyla insan, bünyesindeki imkanlarla ancak belli bir bilinç düzeyine ulaştığında yaratıcı olgusuna kapılarını açar. Yani 'Tanrı' kavramının zihinde şekillendiği süreç, bir bebeğin ilk dokunma, görme, işitme, koklama, tatma duyularına ulaşmasının çok sonrasında gerçekleşir. Bu araladığım kapıdan dışarıya adımlarken, bir ateistin gözünden dünyaya bakıldığında, 'Tanrı' kavramının insanlık tarihindeki yerinin, teistlerin inandığı şekilde ilk insana kadar uzanmadığını söylemem gerekir. Materyalist yaklaşım doğrultusunda insan formundaki ilk canlıların, yaratıcı
gibi bir fikre sahip olması söz konusu değil. Tıpkı az evvel bahsi geçen, teistlerin inanç sisteminde var olan metafiziksel etkenlerden arınmış bebeğimizdeki gibi, yaratıcı olgusunun insanlık tarihinde ortaya çıkması bir zihinsel süreçle alakalıdır.

Materyalizm, ateizm matrisinin determinantıdır ve inananlarına göre tanrı bir materyal olmadığından ateistlere göre de yoktur. Bu bağlamda ateist, 'tanrının varlığını inkar eden' değil 'tanrı fikrini kabul etmeyen' kimsedir. Bu yanıyla ateizm, bir inanç olmanın çok uzağında, duyuları harekete geçiren etmenlerin, varoluşa yetkinliğini felsefe ve bilim ışığında bünyesinde barındıran bir düşünce sistemidir. Bu düşünce sistemi, metafiziksel öğelerin sorgulanması ile ortaya çıkmış olamaz zira böyle bir durumda insanlık tarihinin ilk evrelerinden itibaren tanrı fikrinin bulunması gerekirdi ki bu materyalizme aykırı. Öyle ise bir ateistin savında kronolojik olarak ilkin 'ateizm' olması gerekir, 'teizm' değil. Oysa kişisel bazda bakıldığında, genellikle tanrı fikri oluşturulmuş bir zihne sahip olan
bireyin, din ve tanrı üzerine düşünüp kendi fikri iradesine ters düşen doneler buldukça teizmden uzaklaşıp farklı bir düzleme doğru adım attığını söyleyebilirsiniz. Fakat ancak varoluşa, canlılığa dair düşüncelerini çeşitli verilerle olgunlaştırdıkça kendisine deizm, agnostisizm, ateizm vs. düzleminde bir yer bulur. Bu yer bulma hali artık, bir başka yerden uzaklaşma hali değildir. Birey, kendi bulunduğu koordinatları tanımlarken, farklı bir düzlemde bulunan bir noktayı değil kendi düzleminin orjinini referans alır. Bu yüzden bulunduğu bu düzlem, kronolojik olarak bireyin de ilkini oluşturur.

Bu bağlamda, bir kimsenin, dinlerde veya tanrı kavramında bulduğu çelişkilerden ötürü ateist olduğu düşüncesini ve o ateistin dindarlar ile gerçekleştirdiği münakaşalarda bu çelişkilerden örnek verme zorunluğu hissine kapılmasını yanlış buluyorum. Dinler ve kutsal kitaplarında anlamsız bulunan konular ve dinlerin sosyal yapıya olumsuz etkileri mütemadiyen duyduğum ateist olma gerekçeleri... Halbuki bu saydıklarım ancak teizmden ayrılma gerekçeleri olabilir.







 

20 Ağustos 2014 Çarşamba

Toplum İmbiğinde Buharlaşan Benlikler Üzerine

Toplumsal normlar borsasında değeri yükselen her ne varsa işte onlara kişiliğini yatırıyorsun. Kendinden olan ne varsa satarak hem de. Benliğini yok sayma halinde iken kendi önüne 'öğrenme'lerinden bir duvar örüyorsun. Bu duvarın, menzilindeki güzel manzarayı görmene engel olması yetmezmiş gibi, bir varışa gitmeyen, yürümenin yalnızca yürümek anlamına geldiği yollarda başına gelebilecek en dramatik eylem(sizlik)e; duraklamaya sebep olmasının, kendinle başbaşa kaldığın her an bir buhran zerresinin gırtlağını yakarak içine süzüldüğündeki anlam veremediğin acıyı oluşturduğunu itiraf ediyorum sana insan!

Mesela 'zengin olma'nın gereklilik olduğu algısı yaratılmış bir zihnin rutubetli duvarları içindesin. Mesela dinliyormuşsun rolü yaptığın müziklerden çivilenmiş tavana kulakların. Mesela sen ezelden beri Barcelona taraftarı, doğduğundan beri marksistsin bugün! Bugün hiç olmadığın kadar kozmetiksin de dün makyajını temizlemeden yattığını iddia ediyorsun! Mesela 'Ben sana mecbur değilim' cilerdensin bir Atilla İlhan hayranı bilseler de seni silikon dostların. Mesela vegansın en engin-arsızlığınla :) beluga havyarının lezettinden bahsettiğin günleri hatırlamazcasına.

İyi gidiyorsun, popülerite şapşalı. Bilmiyordun, öğrendin. Sen, değer verilen ne varsa toplum tarafından, onun tarafında 'duraklama' halindesin. Biz yürüyoruz, yalnızca yürümek için, kendi adımlarımızla!